18 Mart 2009 Çarşamba

Onlara Layıkmıyız??

Bugün 18 Mart.. Çanakkale zaferinin yıldönümü.. Klasik cümlelerle; bugün rahat ve güven içinde, bir vatana sahip olarak yaşıyorsak bunu "dönmeyi düşünmeyen" yüce vatan evlatlarına borçluyuz..

Bunları biliyoruz.. Asıl soru ise şu: O kahraman insanların yaptıklarına layık olarak yaşayabiliyormuyuz?? Bu sabah kalktığınızda kaçımız "bugün 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıldönümüydü" dedi?? Hatırlayıp penceremize bayrak astıkmı??

Onlara layıklık hatırlamakla, bayrak asmakla tabiki olmaz.. Onlara layıklık yaptıklarınızla orantılıdır.. Ülkesine, milletine bağlı, görev ve ödevlerini yerine getiren, en azından getirmeye çalışan vatandaşlar olursak layık olabiliriz kanımca.. Her fırsatta soymak, sömürmekle onlara değil layık olmak, onların kemiklerini sızlatırız..

O yüzden onları ve yaptılarını anmak ve anlamak, onlara layık olmak bir zorunluluk gibi geliyor bana..

11 Mart 2009 Çarşamba

Hakem yanlış karar verince yalvardı :O)

Belçika Ligi maçında Gent ile Tubize karşı karşıya geldi. Maçın hakemi Peter Vervecken, verdiği yanlış penaltı kararı sonrası kaleciye penaltıyı kurtarması için yalvardı.

Ev sahibi ekibin 2-0 kazandığı maçta hakem Tubize kalecisi Nicolas Ardouin'in yanına giderek, "Yanlış düdük çaldım. Şu penaltıyı da kurtar, beni de" ifadesini kullandı. Ancak penaltı gol oldu.


Kaynak: hurriyet.com.tr

3 Mart 2009 Salı

Foucault ve CMN meselesi..

bugün Michel Foucault'nun What is Critque? adlı okumasının sunumu vardı.. önemli ve bir o kadarda zor bir okumaydı.. sunumu yapan arkadaşlar hayatından ve bir kaç bilgiden başka birşey sunamadılar.. kendi adıma söyleyeyim ben orda konuyu anlayıp ne tarzda sunum yapabileceğimizi anlamak istedim fakat kavram kargaşaları içinde boğuldum.. artık perşembeki sunumda hangi tarzda sunum yapılacağını anlayacağım..
bugün ayrıca CMN'nin class dersi vardı.. başka bir hoca derse girdi ve hayatımda anlayabildiğim ender matemetik derslerinden birini yaşadım.. aldığım bilgilere göre artık o yeni hoca girecekmiş class derslerine.. benim açımdan iyi bir haber :)

25 Şubat 2009 Çarşamba

Galatasaray UEFA Kupası'nı alabilir mi??


Futbolu çok severim ama bu güne kadar bloğumda hiç futboldan bahsetmedim.. Ben İstanbul'un sarı-kırmızı renklerine bağlandım ve bununla tüm Galatasaray'lılar gibi gurur duyuyorum.. Bu gurur sadece Galatasaray'lıların değil tüm Türkiye'nin duyacağı bir gurur aslında.. Burda kastetmek istediğim elbetteki "herkes Galatasaray'lı olsun" demek değil.. Ama herkesin bildiği gibi zamanında Avrupa'nın Fatihi, 2002 Dünya Kupası'nda 11 miilimizin 7'sinin Galatasaray kökenli olması, gibi çeşitli başarı ve ülkemizin tanıtımı açısından herkes tarafından takdir gören bir marka oldu Galatasaray..

Lamı cimi yok.. Tesadüfle alakası hiç yok.. Galatasaray 2000 yılı itibariyle UEFA Kupası'nı aldı ve Türk futbolunda adeta bir devrimi gerçekleştirdi.. Hatta Gheorghe Popescu, Fatih Terim'in İtalya Seferi'ne çıktıktan sonra Fatih Hocaya "Hocam siz gitmeseydiniz Şampiyonlar Ligi'ni alırdık" demesi çok şey ifade ediyor.. Bende buna inanıyorumki, Türkiye'de ve Dünyada birçok futbol otoritesi "Galatasaray Dünyanın En İyi takımı" diyordu.. Galatasaray bunu da kanıtladı.. O yıl Galatasaray önce Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Real Madrid'in ardından 2., sonraki ayda Real Madrid'i geçip 1. sıraya oturuyordu..

Sonrasında takım git gide bozuluyor, genç yıldızlar Avrupa klüplerine gidiyor, takımın temel direği sayılacak oyuncularda futbola veda ediyordu.. Galatasaray öyle bir durumdaydıki kiralık fubolcularla 3. yıldızını takma şerefine ancak böyle erişebiliyordu..

Avrupa maçlarından da Şampiyonlar Ligi'nde Real Madrid'e karşı çeyrek finalde eleniyor ve ondan sonra Avrupa'da bazı hezimetlere uğruyordu..Tromso ve Leverkusen örnekleri hala hafızalarda maalesef..

Ve gün geldi çattı Adnan Polat Galatasaray başkanlığına oturdu.. Taraftarın büyük sempatisi olduğu biriydi Adnan Polat.. Adaşı Adnan Sezgin ve Haldun Üstünel ile beraber gelen başkanın takımın başına getirdiği isim Michael Skibbe'ydi.. Skibbe Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalamayarak kredisini baştan fazlasıyla tüketti.. Ve geçtiğimiz pazartesi günü görevine son verildi.. Bunun sebepleri arasında Kadıköydeki Fenerbahçe derbisini kaybetmek, Avrupa'da istenen başarıyı (Şampiyonlar Ligi) elde edememesi, kupadan eleniş, 2. yarıda yaşanan puan kayıplarının kısmende olsa zora giren lig şampiyonluğu diyebiliriz..

Artık Bülent Korkmaz dönemi başladı ve takıma söz geçirebilecek birinin varlığı taraftarı memnun edecek.. 26 Şubat Perşembe günü Ali Sami Yen Stadı'nda yapılacak olan UEFA Kupası 3. Tur Rövanş mücadelesinde Girondinis de Bordeaux takımıyla ilk sınavını verecek Bülent Hoca.. Hep duymuşsunuzdur Galatasaray bu sene hedef olarak Kadıköydeki Final'i kazanmayı planlıyor.. Yıllardır Skor(!!) basını ve otoriteler her sene "bu sene hedef final" derlerdi.. Bu sene hedefin "Kupayı Kazanmak" olması ümit verici çünkü; "inanmak başarmanın yarısıdır"..

Gelelim Kupa'yı alma meselesine.. Galatasaray derin ve kaliteli bir kadroya sahip.. Bu kaliteli kadro Şampiyolar Ligi klasında olduğu bir gerçek.. Ama sezon başından sezon süresince de sakatlıklar çok fazla belini büktü Galatasaray'ın..Özellikle savunma hattında ciddi sakatlıklar meydana geldi.. Benim savım şu yönde; Galatasaray Bordeaux'yu elerse baş edemeyeceği rakip yok.. Bordeaux Fransa League 1'de şampiyonluk mücadelesi veriyor.. Yani rakip ciddi.. Ayrıca böyle bir Bordeaux bir daha kolay kolay gelmez.. Tamamen lige odaklı bir takımlar ve "turu geçersekte bu işin cilası olur" diye bu maça bakıyorlar.. Başka bir etkende en iyi oyuncuları denilebilecek Yoann Gourcuff ta kadroya alınmadı.. Galatasaray yeni hocasının moraliyle, Ali Sami Yen Stadı'ndaki seyircisinin desteğiyle bu turu geçer ve finale doğru yürüyüşüne başlar diye düşünüyorum.. Bakalım Galatsaray taraftarının bu denli inandığı başarıyı gerçekleştirebilecek mi??

Futbol ile ilgili yazılarıma devam edeceğim.. Yazması bayağı keyifli geldi :)

21 Şubat 2009 Cumartesi

Nazım'dan..

En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olandır..

En güzel çocuk:
Henüz büyümedi..

En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız..

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür..

Nazım Hikmet

18 Şubat 2009 Çarşamba

2. Dönem Başladı..

Ve nihayet 2. Dönem başladı.. İlk izlenim fena değildi sanki.. CMN dışındaki hocalarımızı tanıdığımızdan onlarla ilgili problemimiz yok sanırım.. Kendi adıma olmadığını da belirtmek isterim.. CMN'ye gelince.. Class hocasıyla pek tanışamadım çünkü ben, Mehmetcan, Behçet, Emir derse geç kalmıştık.. Ama dersler iyice kendini hissettirmeye başlayınca sanırım tanıyacağım..

Büyük Salondaki derse ne yalan söyleyeyim tırsa ürke gittim.. Dersin hocasının Ali Nesin olduğunu, daha tanışmadan dahi 3 kitap birden verdiğini (ki bunlar matematik kitaplarıydı) de duyunca iyice korktum.. Ama derste başlayınca o kadar da kötü olmadığı kanısına vardım.. İlk iki ders matematiğin felsefi konularından bahsetti.. Bu benim gibi sözel çıkışlılar için iyi bir başlangıçtı.. 3. derse girişte "hocam o kadarda korkulacak gibi değilmiş" dedim şakayla karışık.. "Bu daha başlangıç evlat dur hele" dedi Ali Hoca.. Neyse korkumu atlatmıştım.. Ne kadar zor olsada artık bundan geri dönüş yoktu.. Zira 3. derste olasılıklar konusu hakkındaki görüşlerinde balata orada koptu :) Zaten 3. saatin vermiş olduğu mayışma bana dersi iyice anlaşılmaz bir hale getirdi..

CMN açısından 2. dönem bir önceki döneme kıyasla daha güzel geçecek sanırım.. Yazılacak essayler, girilercek sınavlar (çoktan seçmeli olacakmış sevindirici bir haber oldu herkes için:), okunacak kitaplarla dolu, hafif eğlenceli bir dönem bizi bekliyor..

Diğer derslerede değinecek olursak; PUB dersimizde hararetli tartışmalar sanırım devam edecek.. Erkan Hoca güzel işlenilebilecek konular koyduklarını söyledi.. TK'yı bir muğallak olarak görüyorum.. Ne olacağını önceden kestirmek bir hayli zor gerçekten.. Scott'la da problem yaşanmaz umarım..

Son olarak Erkan Hoca (yanlış hatırlamıyorsam) Nisan ayında askere gidiyor.. Gidene kadar yararlanmamız gereken biri ve süre gittikçe azalıyor :) Temennim klasik tabirle sağ salim gidip dönmesi :P

15 Şubat 2009 Pazar

Garip Huylarımız

Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?

Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız yoksa Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?

Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?

Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene "öğretmenim" diye seslenirken 6. sınıfta bir anda "hocam" diye seslenmeye başlar?

Neden sınavlarda "3 yanlış bir doğruyu götürür" şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; "3 doğruyu bil, bir doğru da bizden" gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?

Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?

Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya "10 dakika sonra dönücem" yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?

Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor

Düğünlerde neden "Dom dom kurşunu" ile göbek atılmaktadır? "Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni" gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?

Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)

Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden "indi-bindi" olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?

Bir programı bilgisayarımıza kurarken neden "kabul ediyorum" ya da "kabul etmiyorum" seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp programı aldıktan sonra "kabul etmiyorum" seçeneğini işaretleyen saf kişiler mevcut mudur?

Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep "ti" dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç "ti" diye ses çıkaran boru görmüşler midir?

Neden ilanlarda "doktordan temiz araba" şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde "arabamı temiz kullanacağım" diye bir madde mi vardır?